Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Selefiyye ya da Selefîlik, (Arapça: السلفية) bir İslam dini itikat mezhebi. Selef halefin tersidir ve tarihsel olarak önde olanlar anlamına gelir. Selefîyye, dinde selef kabul edilen kişilere hiçbir değişiklik yapmadan tâbi olmayı esas alır.
Kuran'da geçen Allah'ın eli gibi antropomorfik ifâdeler çoğu Sünni ve Şiî tefsirci tarafından "Allah'ın kudreti" şeklinde anlaşılır. Örneğin; Fetih suresi 10. ayette (48/10) geçen Hamdi Yazır'ın Türkçe Kur'an Meâline göre ayetin meâli şöyledir: "Her halde sana biat edenler ancak Allah'a bîat etmiş olurlar. Allah'ın eli (kudreti) onların elleri üstündedir. Onun için her kim cayarsa yalnızca kendi aleyhine caymış olur. Her kim de Allah'a verdiği sözü yerine getirirse O da ona yarın büyük bir mükâfat verecektir." E. Hamdi Yazır, eli ifadesini Selefiyye gibi ele almayıp kudreti şeklinde parantez içinde açıklamada bulunmuştur. Bununla birlikte Selefîyye mezhebinde yukardaki örnekte yer alan metinde açıklandığı gibi, bu ve benzeri ifadeler daha zâhirî boyutta alınır ve aklî bir şekilde tevil edilmez. Selefîlerde bu gibi müteşabih ayetleri "Allah'ın bir eli olduğu ayette belirtilmiştir, buna göre Allah'ın bir eli vardır; fakat bu elin keyfiyeti (nasıllığı) nedir biz bilemeyiz, bunu Allah'a havâle ederiz." şeklinde cevaplandırırlar. Hiçbir şekilde tevile gitmezler.
Selefîyye mezhebi, akıl ve nakil (Kur'an ve Sünnet) konusunda mutlak nakle inanır ve aklı sahih nakle tâbi görür. İman esasları ile ilgili konularda Kur'an ve Sünnetteki açıklamalar ile yetinip bunları aynen kabul eder. Bu kabule müteşâbihler de dâhildir, te'vîl (görünür anlam dışında bir başka anlamda kabul etme) etmemekle beraber Mücessime'nin yaptığı gibi tecsîm (yani cisimleştirme) de yapmazlar.[1]
Genellikle Hanbelî fıkıh mezhebine bağlı olanlar itikadda Selefîdirler. Ancak Selefîler fıkıhta mezheb taklidini benimsemedikleri için kendilerini bir mezhebe bağlı saymazlar. 4 büyük imamı esas alırlar, hâdis'e ve hadis âlimlerine çok önem verirler, itîkâd olaraksa İbn-i Teymiye'yi Şeyhülislam olarak görürler ve dini belli bir konuda ihtilâf varsa genel görüşe yani icma'ya uyarlar. Bugün Selefilerin en yoğun olduğu bölge Suudi Arabistan'dır.
İman kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve azalarla âmeldir.
Selefiyye'ye göre âmel imanın bir parçası olduğu için, eğer âmellere gereken özen gösterilmezse, iman hem nicel hem de nitel açıdan azalır. Tam tersinde; eğer âmellere çok fazla önem verilirse ve şahıs âmeli yönden kendisini geliştirirse, imanı hem nicel hem de nitel açıdan artar. Nitekim Kur'an ve hadislerde bu hususta pek çok delil vardır.[kaynak belirtilmeli]
2.^ sf 24-26, "İman-Küfür Sınırı", Ahmed Saim Kılavuz. Marifet Yayınları, İstanbul, 1990
2.^ sf 24-26, "İman-Küfür Sınırı", Ahmed Saim Kılavuz. Marifet Yayınları, İstanbul, 1990
Tarih: 2013-12-25 22:00:00 Kategori: Edebiyat
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Selefiyye Nedir
Selefiyyenin Tarihçesi
Eş'ârîlik ve Mâtûridîlik kurulana kadar Sünni Müslümanlar itikadi yönden Selefîyye'ye bağlı sayılırdı. Müslümanlar arasında mezheplerin kurulmuş olduğu 8. ve 9. asırların öncesinde yaşayan sahabe ve tabiin gibi Müslümanlar Selefi kabul edilir ve doğru yolda olduklarına inanılırdı. İslam tarihindeki en eski hareketlerden biri olan Selefi gelenek; Ehli sünnet-i hassa, Ehli hadis, Ashabul hadis gibi isimlerle de anılmıştır. Selefi gelenek hadisçilerin temsil ettiği bir ekol olması, katı nakilci tavrı, aklı öncelemekten kaçınması, kıyas ve rey gibi metodlara itîbar etmemesi ile farklılaşır. Bu noktada Kûfe'de başlayıp Irak'ta Ebu Hanife ile kurumsallaşan rey ekolünden farklılaşmaktadır. Hanbeliliğin de kurucusu olan imam Ahmed bin Hanbel ile ilk devresini yaşayan Selefilik, Harranlı İbn-i Teymiyye ile ikinci aşamasını geçirdi. Günümüzde de devam eden üçüncü kuşağın öncüsü, 18. yüzyılın başında doğmuş olan Muhammed bin Abdülvahhab'dır. Selefiyye terimi günümüzde çoğu kez Hanbeli ekolünden Muhammed bin Abdülvahhab'ın öğretilerini benimseyen ve İslam Coğrafyası'nda karşıtları tarafından yaygın şekilde Vahhâbîlik olarak tanımlanan inanç sistemine mensup kişileri tanımlamak için kullanılmaktadır.Selefiyye İtikadı
Selefîyye itîkâdî konulara aklın karıştırılması konusunda Mu'tezile mezhebinin tam tersidir. Mu'tezile mezhebi aklı birinci sıraya koymakla beraber akıl ile naklin çeliştiği durumlarda aklı kullanarak tevile gider ve genel olarak felsefeci bir tutum benimserken, Selefiyye mezhebi ise itîkâdî konularda akla yer vermez, sadece nakil (Kur'an ve Sünnet) ile hareket eder. Müteşabihler konusunda müteşabihi olduğu gibi kabul ederek, bu ayetlerde kastedilen mânâyı insanların bilemeyeceğini, konunun mânâsını Allah'a havâle ettiklerini belirtirler.Kuran'da geçen Allah'ın eli gibi antropomorfik ifâdeler çoğu Sünni ve Şiî tefsirci tarafından "Allah'ın kudreti" şeklinde anlaşılır. Örneğin; Fetih suresi 10. ayette (48/10) geçen Hamdi Yazır'ın Türkçe Kur'an Meâline göre ayetin meâli şöyledir: "Her halde sana biat edenler ancak Allah'a bîat etmiş olurlar. Allah'ın eli (kudreti) onların elleri üstündedir. Onun için her kim cayarsa yalnızca kendi aleyhine caymış olur. Her kim de Allah'a verdiği sözü yerine getirirse O da ona yarın büyük bir mükâfat verecektir." E. Hamdi Yazır, eli ifadesini Selefiyye gibi ele almayıp kudreti şeklinde parantez içinde açıklamada bulunmuştur. Bununla birlikte Selefîyye mezhebinde yukardaki örnekte yer alan metinde açıklandığı gibi, bu ve benzeri ifadeler daha zâhirî boyutta alınır ve aklî bir şekilde tevil edilmez. Selefîlerde bu gibi müteşabih ayetleri "Allah'ın bir eli olduğu ayette belirtilmiştir, buna göre Allah'ın bir eli vardır; fakat bu elin keyfiyeti (nasıllığı) nedir biz bilemeyiz, bunu Allah'a havâle ederiz." şeklinde cevaplandırırlar. Hiçbir şekilde tevile gitmezler.
Selefîyye mezhebi, akıl ve nakil (Kur'an ve Sünnet) konusunda mutlak nakle inanır ve aklı sahih nakle tâbi görür. İman esasları ile ilgili konularda Kur'an ve Sünnetteki açıklamalar ile yetinip bunları aynen kabul eder. Bu kabule müteşâbihler de dâhildir, te'vîl (görünür anlam dışında bir başka anlamda kabul etme) etmemekle beraber Mücessime'nin yaptığı gibi tecsîm (yani cisimleştirme) de yapmazlar.[1]
Genellikle Hanbelî fıkıh mezhebine bağlı olanlar itikadda Selefîdirler. Ancak Selefîler fıkıhta mezheb taklidini benimsemedikleri için kendilerini bir mezhebe bağlı saymazlar. 4 büyük imamı esas alırlar, hâdis'e ve hadis âlimlerine çok önem verirler, itîkâd olaraksa İbn-i Teymiye'yi Şeyhülislam olarak görürler ve dini belli bir konuda ihtilâf varsa genel görüşe yani icma'ya uyarlar. Bugün Selefilerin en yoğun olduğu bölge Suudi Arabistan'dır.
Selefiyyede İman Görüşü
Büyük Selef âlim ve muhaddislerinin iman konusundaki görüşü genelde şöyledir:[2]İman kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve azalarla âmeldir.
Selefiyye'ye göre âmel imanın bir parçası olduğu için, eğer âmellere gereken özen gösterilmezse, iman hem nicel hem de nitel açıdan azalır. Tam tersinde; eğer âmellere çok fazla önem verilirse ve şahıs âmeli yönden kendisini geliştirirse, imanı hem nicel hem de nitel açıdan artar. Nitekim Kur'an ve hadislerde bu hususta pek çok delil vardır.[kaynak belirtilmeli]
Kaynakça
1.^ TDK Güncel Türkçe Sözlük, tevil2.^ sf 24-26, "İman-Küfür Sınırı", Ahmed Saim Kılavuz. Marifet Yayınları, İstanbul, 1990
Notlar
1.^ TDK Güncel Türkçe Sözlük, tevil2.^ sf 24-26, "İman-Küfür Sınırı", Ahmed Saim Kılavuz. Marifet Yayınları, İstanbul, 1990
Tarih: 2013-12-25 22:00:00 Kategori: Edebiyat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx